Covid-19, Tarihin En Büyük Psikolojik Harp Operasyonu için Kullanılıyor Olabilir Mi?

SARS-CoV-2 virüsünün yol açtığı Covid-19 hastalığı, 2020 Ocak ayından beri gündemimizde. Bu virüs Çin'in Hubei eyaletinin Wuhan şehrinin hayvan pazarından yayıldı. Virüsün sebep olduğu üst solunum yolu hastalığı ateş, ishal, kas ağrısı ve zatürre gibi belirtiler ile insanları hasta ediyor ve risk grubunda olan binlerce insanı da öldürdü. Buraya kadar herşey tamam. Ancak, bu hastalığın ölüm oranının güçlü bir grip salgını ile aynı olduğunu kaçınız biliyor? Gribin aksine bu hastalık bebekleri çocukları ve gençleri etkilemiyor, ki bu çok iyi birşey. Oysa gribin 2 yaş altı çocukları öldürme oranı ile 65 yaş üstünü öldürme oranı aynı. Demek ki mevsimsel grip, eğer sert ise, Covid-19 kadar ölümcül ve hatta daha tehlikeli [1].


Avrupa ve ABD'de devletlerin salgını kendi lehlerine olacak şekilde kullanmalarına karşı geniş halk kitleleri teyakkuz halindedir. Devlet ve toplum arasındaki mukavelenin devlet lehine değiştirilme talebine karşılık toplumlar yüzyıllardır mücadele ederek aldıkları haklardan vazgeçmek istememektedir. Sağlığa karşılık daha az özgürlük önermesi kısa süreli olarak makul görünse de uzun vadede kaybedilen özgürlük sebebi ile sağlığın tümden gitmesi içten değildir. Nitekim bu tehlikeye "Covid-19 Ulus Devletlerin Sonunu Getirecek Bir Komplo Olabilir Mi" yazısı ile dikkat çekmiştik.

Bu yazıda, Covid-19 salgınının insanların yaşam alışkanlıklarını etkilemek için nasıl kullanıldığına, eğitimden teknoloji kullanımına kadar bir sürü alanın salgın bahanesi ya da sebebi ile nasıl dizayn edildiğine ya da dizayn edilmek istendiğine dikkat çekeceğiz. 

Psikolojik Harp'in Tanımı

Psikolojik harp (PSYWAR), modern psikolojik operasyonların (PSYOP) temel bileşenlerindendir. Siyasi savaş, "Kalpler ve Zihinler" ve propaganda dahil olmak üzere birçok başka isim veya terimle de ifade edilmektedir. Psikolojik savaş, "diğer insanlarda planlanmış bir psikolojik tepkiyi uyandırmak amacıyla psikolojik yöntemlerle uygulanan herhangi bir eylemi belirtmek için" de kullanılır [2].

Psikolojik harpte çeşitli teknikler kullanılır ve hedef kitlenin değer sistemini, inanç sistemini, duygularını, güdülerini, muhakemesini veya davranışını etkilemeyi amaçlamaktadır. İtirafları teşvik etmek veya yöntemi uygulayanların hedeflerine uygun tutum ve davranışları pekiştirmek için kullanılır ve bazen siyah operasyonlar (Ing. black operations) veya sahte bayrak (Ing. false flag) taktikleriyle birleştirilir. Aynı zamanda düşman askerlerinin psikolojik durumlarını değiştirmeyi amaçlayan taktiklerle düşmanların moralini yok etmek için de kullanılır.

Britannica tanımına göre "Psikolojik savaş, bir düşmana karşı propaganda yapılırken bu propagandanın gerekli olabilecek askeri, ekonomik veya politik önlemlerle desteklenmesidir. Bu tür bir propagandanın amacı genellikle düşmanın moralini bozmak, onun savaşma ya da direnme iradesini kırmak ve bazen onu kendi konumuna uygun bir şekilde yönlendirmektir. Propaganda, müttefik savaşçılarının kararlılığını güçlendirmek için de kullanılır. Beyin yıkama ve ilgili tekniklerle savaş esirlerinin kişiliğinin değiştirilmesi ve inançlarının manipüle edilmesi de bir tür psikolojik savaş olarak kabul edilebilir. [3]"

Modern zamanlarda, psikolojik savaş taktikleri yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Kitle iletişimi, düşman halkla doğrudan iletişime izin verir ve bu nedenle popülerdir. Çağımızda internet, dünyanın her yerindeki ajanlar tarafından gerçekleştirilen dezenformasyon ve yanlış bilgilendirme kampanyalarına da imkan veriyor.

Psikolojik Harp'in Amacı

Uzmanlık konusu LSD, halüsinojenler ve kimyasallar olan ajanlarla birlikte, beyin kontrolü deneyi olan MK-ULTRA projesini başlatan Allen Dulles’ın 1953 yılında yaptığı konuşma, projenin amacını anlamamız konusunda oldukça ilgi çekicidir. Allen Dulles yaptığı konuşmada, hedeflerinin ne olduğunu şu cümlelerle açıklamıştır: “Hedef, insan zihnindeki savaşı kazanmaktır. Bu savaşın ilk cephesi propaganda, depolitizasyon ve sansür ile kitlesel sindirmeyi sağlamaktır. İkinci cephe ise bireyin beyninde kazanılacaktır. Hedef, beyin yıkamak, ideoloji değiştirmek ve gerektiğinde birçok Mançurya Kobayı yaratabilmektir.”[4]. 

Covid-19 salgını, toplumların ve bireylerin yaşam tarzında toptan bir değişim için kullanılıyor. İnsanlar arası ilişkiler, yeme-içme düzeni, çalışma düzeni ve eğitim sistemi baştan aşağı tekrar kurgulanıyor ve geleceğe hazır hale getiriliyor. Her gün "yeni normal" diye dayatılan kurallar insanların özgürlüklerini ve refahını daha da tırpanlamak için kullanılıyor. 

Psikolojik Harp Salgın'ın Neresinde?

Covid-19 salgını tüm dünyada büyük yaptırımlar ve duyurular ile başladı. Çin bu salgını dünyaya büyük konteyler hastane inşaatları, sokakta düşüp ölen insanlar ve aylarca süren karantina süreçleri ile dünyaya servis etti. Hastalığın dünyada yayılması ile ülkelerin sağlık otoriteleri bilim kurulları oluşturdu. Tarihte sanki ilk defa salgın oluyormuş gibi salgına karşılık yapılacakları günbegün açıklama yoluna gittiler. Oysa tedbirleri başta doğru bir şekilde açıklayıp sonra kuralları takip etmeleri gerekirdi. Her gün, sanki bir savaş bakanı edası ile, savaş günlerinde olduğu gibi ölü ve hasta sayıları verilmekte, propagandadın gücünün azalmaması için sürekli uyarılar yapılmaktadır.

Salgının başında maskenin sağlıklı kişiler için gerekli olmadığını söyleyen DSÖ yetkilileri ve Türk yetkililer sonra sanki bir yerden düğmeye basılmış gibi maskenin olmazsa olmaz olduğunu iddia ettiler. Tarihteki salgınlarla ilgili ciddi bir tıbbi literatür varken salgına karşı nasıl bir pozisyon alacaklarını uzun süre kestiremediler. Bu kafa karışıklığı ve organizasyonel becerisizlik ise komplo teorisyenlerine eşsiz fırsatlar sundu. 


Salgın adeta toplum üzerinde ameliyat yapmanın bir aracı oldu. Sabah akşam cami hoparlörlerinden salgına karşı uyarı yapılırken salgın hayatın tam merkezine oturtuldu. Oysa ne ölü sayısı ne vaka sayısı ortada bir salgın olmayabileceğini bile ifade edebilir. Yazının da başında belirtildiği gibi güçlü bir grip salgını her yaş grubundan daha fazla insanı etkiliyor ya da öldürüyor. Oysa covid-19'a yakalanan bir çok yaşlı ve kronik rahatsızlığı olan insan dahi hastalığı çoğunlukla gripten daha rahat geçiriyor [1].

Hastalığın ve salgının kendisi ile ilgili güvenilmez onlarca veri var. Hem hükümetler hem de DSÖ salgının başından beri onlarca yanlış ve yalan veri açıkladı. DSÖ'nün domuz giribindeki tavrı ise hala hafızalarda [5]: 
"Tüm dünyada önce panik, sonra korku ve son olarak kuşkuyla karşılanan domuz gribi hastalığı giderek daha büyük bir skandala dönüşüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün direktifleri doğrultusunda tüm dünyada gerçekleşen aşı kampanyaları ve milyarlarca dolara varan aşı ve ilaç stoklarına rağmen “Yanlış yapıyorsunuz” diyen bazı bilim adamları ilk aylarda tepkiyle karşılanıyordu.

Ancak son dönemde hastalığın neredeyse tamamen ortadan kaybolması ve ölüm vakalarının normal gripten ölümlerin bile kat kat altında kalması saygın bilim adamlarının da yavaş yavaş “domuz gribi abartıydı” diyen bu uzmanların yanına katılmasına sebep oldu."
Domuz gribini “yüzyılın en büyük tıp skandalı” olarak tanımlayan Avrupa Konseyi Aile ve Sağlık Komisyonu Başkanı Wolfgang Wodarg Covid-19 konusunda da benzer açıklamaları yaptı. Ancak bu açıklamaları yapan bilim adamları ya susturuldu ya da yalancılıkla ve iş bilmezlikle suçlandı. 

WHO’da kalp hastalıkları konusunda bir numaralı uzman olarak kabul edilen Profesör Keil, Avrupa Konseyi’ndeki ifadesinde şu sözleri kullandı [5]:
"WHO’nun kararları ülkelerin sağlık bütçelerine çok büyük yük getirdi. İnsanların ölümüne sebep olan en önemli etkenlerin hipertansiyon, sigara, yüksek kolesterol, obezite, egzersiz yapmama, sebze ve meyve tüketiminin azlığı olduğunu çok iyi biliyoruz. Hükümetler, WHO’nun tavsiyesi doğrultusunda bu alanlara yatırım yapmaları gerekirken küresel bir salgın yaşanması yönündeki deliller çok zayıf olmasına rağmen domuz gribine yatırım yapmak zorunda bırakıldı."
Salgının ekonomik, sosyal ve psikolojik zararları ile ilgili yapılan çalışmalar, salgına karşı alınan tedbirlerin toplum üzerinde eğitimden sağlığa, iletişimden tarıma kadar uzun vadeli kalıcı zararları olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca salgını fırsat bilen kimi odaklar dijital kontrolü artırmak, otomasyonu bir üst noktaya taşımak ve yeni dünya düzenine geçmek için gerekli değişiklikleri öneriyor. 

Covid-19 ve Korku 

Salgın ve hastalıkla ilgili ya sosyal medyada ya da yayın medyada her gün yepyeni korkutucu haberler çıkıyor. Bu haberlerin bir çoğu yalan ya da uydurma. Bunu iddanın sebebi ise şu: haberlerin çoğu sağlam bir bilimsel araştırmaya dayanmıyor. Kulaktan dolma bilgiler ile masa başı habercilikle toplumu korkutmak ve kontrol etmek için üretilen onlarca haber arasında covid-19 haberleri de var. Bunlardan bir kısmını sizin için araştırdık:
  • Covid-19 erkeklerde kısırlığa yol açar: Bu konuda yaptığımız araştırmada bir kaç makale var. Ancak bu makaleler, biraz bilimsel jargona aşina olanlar anlar, akademisyenin akademik puanını artırmak için yazılmış makaleler [6]. Çünkü, deneye değil sadece teorik bazı bilgilere dayanıyor. Zaten makalenin özetçesinde de bu konunun deneylerle araştırılması gerektiği ifade edilmiş. Makalenin yayın tarihinin Nisan 2020 olduğu düşünülürse zaten bu kadar kısa sürede bilimsel bir araştırma yürütülüp sonuçlarının alınamayacağı ortaya çıkar.
  • Covid-19 hastalığını geçirmek IQ puanını 8.5 puan düşürür: Bu araştırma ekim ayında yayınlandı. Araştırmada hastalığı geçiren şahıslara düzenlenen anket sonuçlarından IQ puanı düşüşü hesaplanmış [8]. Bu şekilde bir IQ puanı hesabı yapılamayacağını, konuya uzak olanlar dahil, herkes bilir. IQ testleri karmaşık testlerdir ve anketlerdeki sorulardan IQ tahmini yapmak bilimsel değildir. Ayrıca hastalığı ağır geçirenlerin çoğu yaşlı insanlardır. Yaşlı insanlar üzerinde, ki mental sağlıkları zaten sürekli geriler, yapılan bu araştırma ne kadar bilimseldir tartışmalıdır. Bu araştırmayı yapanların niyetleri ne kadar bilimsel olsa elde ettikleri sonuç sorgulanmalıdır. Ayrıca böyle bir sonucu tüm topluma korku salmak için kullanmak ne kadar etiktir tartışılmalıdır.
  • Covid-19 kalpte kalıcı hasara neden olur: Bu konuda diğer konulara göre daha ciddi araştırmalar var [9]. Ancak bu araştırmaları yapmak için de hala erken bir safhadayız. Hastalığı geçirme durumu, hastanın geçmişi, hastalığı tedavide kullanılan ilaçların farklılığı göz önüne alınmadan yapılan bu tip araştırmalarda sonuçlar kıyaslanabilir değildir. Farklı ülkelerin farklı tedavi protokolleri uygulandığı düşünülürse ve ayrıca hastalığın başında uygulanan yanlış tedaviler sonucu ölen insanlar da hesaba katılırsa genel nufüsa oranladığımızda covid-19'un direkt olarak böyle bir kalıcı etkiye sahip olmadığı da iddia edilebilir. Halihazırda kronik rahatsızlığı olan insanlarda ise hastalığın seyri ve sonuçları ise tamamen hastaya ve kronik rahatsızlığın tipine göre değişebilmektedir. Sonuç olarak bu husus da toplumda kaygı ve strese sebep olabileceği için ciddi bir şekilde teyit edilmeli ve bu aşamadan sonra haber yapılmalıdır.
Sonuç olarak stres ve korkunun bağışıklık sistemini baskıladığını çok iyi biliyoruz [9]. Buna rağmen medyanın sabah akşam korku pompalamasının altında yatan sebebin toplum sağlığını öncelemek değil tam tersine toplum sağlığını tehlikeye atmak olduğunu düşünüyoruz. Bağışıklık sisteminiz güçlü değilse ve her gün yaşadığınız iş, aile, şehir ve ulaşım sıkınıtısı stres ve kaygıyı artırır. Bu durumda herhangi bir hastalığa yakalanmanız ve o hastalığı sert bir şekilde geçirmeniz neredeyse kesindir. Oysa, bu tip sıkıntılı dönemlerde insanların ihtiyacı stres ve korku değil ümit ve rahatlamadır. 

Ülkemizde koruyucu hekimlik ve tıp önemsenmediği için ve adeta merdiven altı görüldüğü için insan sağlığını oluşturan temel unsurlar gıda, ilaç ve tıp endüstrisine feda edilmiştir. Sorunu üreten bu endüstriler çözümü de kendilerinde gösterme sihirbazlığına soyunmuştur. Oysa cambazı her daim takip edenler cüzdanlarına el atıldığını onlarca yıldır biliyorlar.

Covid-19 ve Eğitim

Covid-19 salgını sonrasında eğitimde toptan bir değişim oldu. Yıllardır futuristik makale ve haberlerde bahse konu olan çevrim içi eğitim, eğitimin yeni normali oldu. Ancak, bilgisayar ve internet altyapısının öğrencilere zamanında sağlanmamasından dolayı milyonlarca öğrenci çevrim içi eğitimden mahrum kaldı.2020-2021 öğretim yılında hala eğitim ulaştırılamamış milyonlarca öğrenci var. Eğitimdeki bu kaybın uzun vadede gayri safi milli hasılara yüzde 1.5 kayıp olarak döneceği tahmin ediliyor [10].


Eğitim yüzyıllardır toplumların geleceğini şekillendirmede kullanılan en önemli araçlardan birisi. Bir toplumun ve devletin dünya ekonomik düzeninde hangi konumda bulunacağını belirleyen en önemli unsurlardan birisi eğitim. Eğitim şeklinin değişmesi gerektiği ile tartışmalar sürerken Covid-19 ile hazırlıklı olmadığımız ve bir çok öğrencinin uyum sağlamakta zorlandığı eğitim şekline geçtik. Oysa bazı düşünce kuruluşları zaten böyle bir gelecek için çoktan araştırmalar yapmıştı. Bir akademik makalede eğitim ve sağlık hizmetinin uzaktan yapılmasının faydaları vurgulanmış [11]:
"Uygun eğitim alanları için uzaktan/online eğitimin, yüksek maliyetli yerleşke sistemine göre daha düşük maliyetli ve etkili bir alternatif olabileceği test edilmektedir. Eğitim hizmetleri maliyetlerinin düşürülmesi için bunun sürekli hale getirilmesi tartışılmalıdır.  Hastaneler sağlık hizmetleri sunum zincirinin en maliyetli halkasıdır. Bazı sağlık ihtiyaçları için çok daha düşük maliyetli uzaktan/online yüz yüze sağlık hizmeti sunum biçimleri tartışılmalıdır."

Sonuç

İnsanların sağlıklarını ilgilendiren bir konuda kalem oynatmak ve peşin hüküm vermek zor olsa da salgının başladığı Aralık 2019'dan beri görünen bir şey var: bu salgın sadece sağlık ile alakalı değil. Öyle olsaydı salgında ön plana çıkan en önemli kişi bir bilgisayar şirketi patronu ya da yatırımcı ol(a)mazdı. Salgının dünyadaki sistemi değiştirmek için kullanılması gerektiği ile ilgili niyetini gizlemeyen bu kişi, salgının sadece sağlığımızla değil özgürlüğümüz, seçme hakkımız ve yaşam tarzımızda ciddi değişimler yapmak zorunda olduğumuzu yıllardır ifade ediyor. 

World Economic Forum (WEF), kendi web sitesinde ifade edildiği üzere "Forum, küresel, bölgesel ve endüstri gündemlerini şekillendirmek için toplumun önde gelen siyasi, ticari, kültürel ve diğer liderlerini bir araya getirir." dünyadaki karar alıcıları etkilemek için kurulmuştur. WEF web sitesinde Covid-19 sonrası yepyeni bir gündem oluşturuldu: The Great Reset yani büyük reset. Bu gündemin içeriği "Küresel paydaşların COVID-19 krizinin doğrudan sonuçlarını eşzamanlı olarak yönetmede işbirliği yapmaları için acil bir ihtiyaç var. Dünyanın durumunu iyileştirmek için Dünya Ekonomik Forumu, Büyük Sıfırlama girişimini başlatıyor." şeklinde ifade edilmiş" [12]. Dünyadaki ekonomik sistemin baştan aşağı değiştirilmesi gerektiği kapitalist sermaye sahiplerinin sistemi bir kez daha kendi lehlerine, bu kez sonsuza kadar, değiştirme isteğini ifade ediyor da olabilir. Bu detaylar başka bir yazının konusu olmakla beraber yazının başlığına ilham veren haberi, WEF web sitesinden, paylaşıp yazıyı bitiriyorum:
"Karantina sebebi ile kilitlenme dünyanın en büyük psikolojik deneyidir ve bedelini ilerde ödeyeceğiz. Şu anda, tahmini 2,6 milyar insan - dünya nüfusunun üçte biri - bir tür tecrit veya karantina altında yaşıyor. Bu tartışmasız şimdiye kadar yapılmış en büyük psikolojik deney. Karantinaya alınan kişilerde, düşük ruh hali, uykusuzluk, stres, anksiyete, öfke, sinirlilik, duygusal yorgunluk, depresyon ve travma sonrası stres semptomları dahil olmak üzere çok çeşitli psikolojik stres ve bozukluk semptomları geliştirme olasılığı çok yüksektir." [13]
Salgının başından beri Sağlık Bakanı tarafından her gün yayınlanan ölüm ve vaka istatistikleri, televizyon programları, sosyal medya paylaşımları ve halkın gündemi yoğun bir propaganda etkisi altında olduğumuz gerçeğini gösteriyor. Bu propaganda haklı ve gerçek bir tehlike için mi yapılıyor yoksa "Yeni Dünya Düzeni" denilen ve bir türlü tam olarak tanımlanamayan gelecek tasavvurunu gerçek kılmak için mi için yapılıyor; bunun sorgulanması lazım. Bu sorgulamayı yapmadığımız sürece güvenilmez aktörler eli ile hem ülkemiz hem dünya; sonu görünmeyen yaptırımlar ile özgürlük, eşitlik ve temel insan haklarının ayaklar altına alındığı, Orweillan bir toplumsal düzene doğru götürülme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.

Terimler

Sahte bayrak (False Flag):  Asıl sorumluluk kaynağını gizlemek ve suçu başka bir tarafa atmak amacıyla yapılan bir eylemdir. 

Siyah Operasyon (Black Ops.): Bir devlet kurumu, askeri birim veya paramiliter bir organizasyon tarafından yapılan gizli operasyondur; özel şirketlerin veya grupların faaliyetlerini içerebilir. Siyah bir operasyonun temel özelliği gizli olması ve onu gerçekleştiren organizasyona atfedilemez olmasıdır.

Anahtar Kelimeler: çin uygur türklerine ne yapıyor, çin uygur türkleri toplama kampları, çin işgalci bir devlet mi, çin dünya barışına tehdit mi, çince öğrenmeli miyim, çinin asimilasyon politikası, çin komünist diktatörlüğü nedir, çin neden kömünist, mao kimdir, çin süper güç olabilir mi, çin dünyayı ele geçirir mi, çin zulmü ve uygurlar, çin dünyaya tehdit mi, çin ve rotschild, yeni dünya düzeni nedir, çin ve yeni dünya düzeni, çinliler köpek yer mi, çinliler yarasa yer mi, çin dünya imparatorluğu mu kuracak, çin askeri gücü, çinin yeni teknolojileri, çin huawei ile dünyayı ele geçirir mi, çin telikesi, hunlar ve çinliler, yecüc mecüc, zulkarneyn ve çin, çin seddi ve zulkarneyn, yecüc mecüc ve çinliler, psikolojik harp nedir, psikolojik deney, tarihin en büyük 10 psikolojik deneyi, covid-19 uydurma mı, aşı olmanın zararları, aşı olmak tehlikeli mi, covid-19 aşısı güvenli mi, covid-19 salgını gerçek mi

Kaynakça


Yorumlar