Milli Güvenliğin Teminatı: Aşı Güvenliği

Tam bir sene önce Türkiye, covid-19 adı verilen virüsten kaynaklı SARS-COV-2 adlı hastalıktan ilk vefat haberini Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın ağzından duydu. Türkiye'de 30 bin küsür vefat ve yüzbinlerce hastadan sonra bilim adamları bu salgının etkili bir aşı olmadan sonlanmayacağı üzerinde uzlaşmış gibiler. Mutasyon geçiren bir virüse karşı etkili ve yaygın bir aşının geliştirilemeyeceği önemli bir iddia olsa da bu iddia bu yazının konusu değil. 

Aradan bir yıl geçtikten sonra Türkiye Çin aşısı sinovac, Alman/ABD aşısı biontech ve Rus aşısı Sputnik V satın alacağını ve kullanacağını duyurdu [1]. Oysa Türkiye, Osmanlı'dan bu yana aşı üretimi ve kullanımı konusunda çağı takip etmeye çalışan bir ülkeydi. Sorulması gereken ilk soru ne oldu da aşı çalışmalarını ilk başlatan ülkelerden olan Türkiye bu konuda geri kaldı. İkinci soru da bu geri kalmanın bedelini milli güvenlik sorunu olarak ödeyecek miyiz sorusudur. Bu yazıda; Türkiye'nin aşı tarihi, aşının toplum sağlığındaki yeri, milli covid-19 aşı çalışmaları ve aşının milli güvenlikteki yeri ele alınacaktır.

Türkiye'de Aşı Tarihi

Ülkemizde aşı üretimi için çalışmalar Osmanlı Devleti döneminde başlamıştır. 1721 yılında İngiltere Büyükelçisinin eşi Lady Mary Montagu ülkesine yazdığı bir mektupta İstanbul’da çiçek hastalığına karşı “aşı denilen bir şey” (varilasyon metodu) yapıldığını hayretle bildirmektedir. Bu mektup aşı yapımına ilişkin ulaşılmış en eski belgedir [2].

Aşı üretim çalışmalarını yürütmekte olan Pasteur, çalışmalarını sürdürebilmek için dönemin devlet başkanlarına maddi katkı için yazı yazar, yazılardan birinin 2. Abdülhamit’e ulaşması sonrasında, 2. Abdülhamit yardım yapabileceğini ancak çalışmalarını İstanbul’da sürdürmesini ister. Bu teklif Pasteur tarafından kabul görmeyince ikinci teklif oluşturulur, Pasteur’a Mecidiye Nişanı ile birlikte 10.000 altın (bazı kaynaklarda 800 lira olarak geçiyor, ama baktığınızda dönemin İstanbul’unda yaklaşık 180-200 ev parası karşılığı) yollanır, aynı zamanda Osmanlı’dan 3 kişinin de yanına asistan olarak yetiştirilmesi istenir [2].

1885’te ilk kuduz aşısı üretildikten 2 sene sonra, 1887 Ocak ayında aşı Türkiye'ye getirildi ve Türkiye'de ilk kuduz aşısı üretildi. 1892’de çiçek aşısı üretilirken; 1911 yılında tifo, 1913’te kolera ve dizanteri aşıları ilk kez Türkiye’de hazırlanmış ve uygulanmıştır. 1927’de ise Türkiye’de verem aşısı üretimine başlanmıştır. 1928 senesinde ise Hıfzıssıhha Enstitüsü aşı üretimi merkezi olmuştur [2].

1931 yılından 1996 yılına kadar tetanos ve difteri aşılarının üretilmesinin yanı sıra, Hıfzıssıhha Enstitüsünde tifo, tifüs, difteri, BCG, kolera, boğmaca, tetanos ve kuduz aşılarında seri üretime geçilmiştir.

Ülkemizde aşı üretimi 1996’da DBT ve kuduz aşısı, 1997’de BCG aşı üretiminin kesilmesi ile sona ermiştir. Osmanlı Devletinde ilk aşı üretimi ve uygulanmasının başından beri aşı lojistiği, uygulanması ve hastalıkların önlenmesi ücretsiz olarak devlet eliyle yürütülmektedir [2].

Bugüne geldiğimizde ve resmi kaynakları araştırdığımızda ülkemizde aşı üretiminin neredeyse olmadığı ortaya çıkmaktadır. Sağlık Bakanlığı sitesinde yer alan ve oldukça düşündürücü olan ibare şudur: "Aşı üretiminin sona ermesi ile aşılar satın alınarak temin edilmektedir [2]. İki binli yıllarda aşıların Türkiye’de üretimi konusunda tekrar ilgi artmıştır." Bu metinden anlaşılan şudur: Görünmez bir el adeta yüz yıldır aşı üreten bir ülkeyi dışa bağımlı haline getirecek politikalara imza atmış ya da attırmıştır. Umarız devletin karar alma mekanizmasında yer alan kişiler bu değişikliğin sebebini sorgulayıp gerekli soruşturmaları açıp bu strateji değişiminin sorumlularını bulup hesap sorar. Çünkü, bu değişim bugün aşının bir milli güvenlik unsuru olarak ortaya çıkma ihtimalini ıskalamış ve ülkemizi Nisan 2021 itibari ile vaka ve vefat sayılarında görüldüğü üzere devam eden salgının ekonomik ve sosyal sonuçları ile karşı karşıya bırakmıştır.

Aşının Toplum Sağlığındaki Önemi

Bu bölümde geçmişten günümüze 30 yıllık sürede yaygın aşılamanın faydaları ve toplum sağlığındaki önemi ile bilgi paylaşılacaktır. Aşı ile bağışıklama hizmetlerinde temel amaç; toplumda, özellikle bebek ve çocuklarda aşı ile önlenebilir hastalıkların ortaya çıkışını engellemek, dolayısıyla bu hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin ve sakatlıkların önüne geçmektir. Sağlıkla ilgili kazanımlarının yanı sıra; ekonomik ve sosyal kazanımlar da aşılama programlarının başarısı olarak değerlendirilmelidir [4].

1980-1984 ve 2010-2014 Hastalık Vaka Sayılarının Karşılaştırılması [4]

Hastalık

Aşılama Öncesi

Vaka Sayısı*

1980-1984

Vaka Sayısı*

2010-2014

Vaka Sayısı*

Azalma Yüzdesi

Difteri

1236

(1932-1936)

173

0,2

100

Boğmaca

10761

(1963-1967)

3619

49

99,5

Tetanoz

Bildirimi yapılmamıştır.

(1963-1967)

110

11

90

Çocuk Felci

501

(1958-1962)

159

0

100

Kızamık

50144

(1965-1969)

21224

1689

96,6

*5 yıllık ortalama alınmıştır.

Covid-19 Aşı Çeşitleri

COVID-19 için birkaç farklı aşı türü geliştirilmektedir. Bu aşılar vücudun bağışıklık sistemine COVID-19’a neden olan virüsü güvenli bir şekilde tanıtmayı ve yok etmeyi öğretecek şekilde tasarlanmıştır [5].

İnaktif aşılar: Hastalığa neden olmayan ancak bağışıklık yanıtı oluşturan etkisizleştirilmiş virüs içeren aşılar. Örnek: Sinovac

Viral vektör aşıları: Güvenli bağışıklık yanıtı oluşturmak için COVID-19 virüsünün RNA parçacıklarını taşıyan hastalık yapıcı etkisi olmayan virüslerin kullanıldığı viral vektör aşıları. Örnek: Oxford/AstraZeneca, Sputnik V

mRNA aşıları: Kendi başına güvenli bağışıklık yanıtı oluşturan protein üretmek için genetik olarak tasarlanmış RNA ve DNA parçacıklarını kullanan son teknoloji bir yaklaşım olan m-RNA ve DNA aşıları. Örnek: Biontech/Pfizer, Moderna

Milli Covid-19 Aşı Çalışmaları

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın web sitesine göz attığımızda yedi adet aşı çalışması görüyoruz. Çalışmaların daha erken safhada olduğunu görüyoruz [6]. Salgın bitmeden bu çalışmaların faz 3 deneylerinin tamamlanıp güvenli bir şekilde toplumu aşılamak ne kadar mümkün olacak, bekleyip göreceğiz. Türkiye aşı tarihi bölümünde incelenen aşı araştırma ve geliştirme faaliyetleri olağan seyrinde devam etseydi Türkiye kendi aşısını yapmış ve hatta dünyaya satan bir ülke konumunda olabilirdi. 

Aşı Adayı TeknolojisiKOVİD-19 Türkiye Platformu Araştırma Ekibi Lider KurumAşama
Virüs Benzeri Parçacıklar (VLP)Orta Doğu Teknik ÜniversitesiFaz 1 Başlatılacaktır
İnaktifSelçuk ÜniversitesiFaz 1 Başlatılacaktır
AdenovirüsAnkara Üniversitesi Kanser Araştırma EnstitüsüFaz 1 Başlatılacaktır
DNAEge ÜniversitesiHayvan Deneyleri Tamamlandı
Plazmid DNAAnkara Üniversitesi Kanser Araştırma EnstitüsüHayvan Deneyleri Tamamlandı
Rekombinant Spike Proteiniİzmir Biyotıp ve Genom MerkeziHayvan Deneyleri Tamamlanıyor
ASC Zerrecik TeknolojisiBoğaziçi ÜniversitesiHayvan Deneyleri Tamamlanıyor
mRNASelçuk ÜniversitesiHayvan Deneyleri Tamamlanıyor

Milli Güvenlik Unsuru Olarak Aşı

Covid-19 salgını başladığından bu yana gelişmiş ülkelerin önemli bir kısmı hızlıca kendi ilaç firmalarına aşı üretimi için talimat verdi ve aşı üretimi için gerekli kolaylıkları sağladı. ABD, Almanya, Fransa, Rusya, Çin hatta gelişmekte olan Hindistan bile kendi aşısını dokuz ay içerisinde üretti ve kullanıma sundu. Türkiye ise yıllarca ihmal edilmiş aşı araştırma ve geliştirme faaliyetlerinden dolayı kendi aşısını üretme konusunda geç kaldı. Halihazırda Türkiye'de farklı fazlarda aşı çalışmaları olsa da hiçbirisi bir yıldan önce halkın kullanımına sunulabilir olarak görünmüyor.

Türkiye'de aşı başta sağlık çalışanlarına sonra yaşı yüksekten düşüğe doğru bir kısım vatandaşa sonra da  güvenlik teşkilatına vurulmaya başlandı. Aşının içeriği için gerekli kontroller yetkili merciler tarafından yapılsa da hem aşının tedariki hem de aşıların bir nevi biyolojik ajan (agent) olarak kullanılma ihtimalinden (Bkz. İnsanlık Suçu: Biyolojik Savaş) dolayı aşı üretiminin milli ve yerli olarak yapılması zarureti ortadadır. 

Sürekli mutasyon geçiren bir virüse karşı geliştirilecek olan aşı mutasyona göre güncellenmeli ve güncellenmiş aşı tedarik edilmelidir. Tedarik fiyatı ve takvimi devletler arasında ciddi çekişmelere neden olmaktadır. Bazı ülkelerin, örneğin ABD, önceliği kendi vatandaşına vermesinden dolayı ihtiyaç sahibi diğer ülkeler sırasını beklemektedir. Türkiye'nin, eğer virüs etkisini yitirmezse, bir an önce kendi aşısına sahip olup bu aşıyı gerekli testlerden geçirip son mutasyonlara göre sürekli güncellemesi gerekmektedir. 

Virüsün mutasyon geçirmesi demek mRNA, DNA tabanlı aşıların sürekli güncellenmesi gerektiği anlamına gelmektedir. Gelecekte Türk milletine vurulan aşıların Türk milletinin gen dizilimine karşı bir biyolojik saldırı olarak kullanılması da ihtimaller dahilindedir. Gen mühendisliği ve biyo-teknolojideki baş döndüren gelişmeler bu tip bir saldırıyı teknik olarak mümkün kılmaktadır. İlgilenenler bu konuyla ilgili şu kitaba bakabilirler: "Biotechnology Research in an Age of Terrorism" [7]. Böyle bir durumla karşılaşmamak için milli savunma sanayi kadar önemli olan ilaç ve aşı sektörünü millileştirmek zorundayız.


Aşı güvenliği ve tedariği konusundaki sıkıntılara Brezilya örnek olarak verilebilir. Nisan 2021 itibarı ile Brezilya gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek ölüm oranına sahip olarak göze çarpıyor [8]. Brezilya kendi aşısını üretme konusunda oldukça geç kaldı. Ülkede ekonomik faaliyetler azalmasın diye tedbirler de gevşek olunca ölü sayısı beklenenin üstünde arttı. Brezilya şu ana dek 200 milyon dozdan fazla Oxford-AstraZeneca ve CoronaVac aşısı sipariş etti. 8 milyondan fazla kişi, bir başka deyişle nüfusun sadece yüzde 4'ü ilk doz aşılarını oldu.

Sonuç

Aşı güvenliği 21. yy'ın en önemli gündem maddelerinden birisi olarak öne çıkıyor. Savaşların siber ve biyolojik alana kaydığı günümüzde bir milletin kendi aşı güvenliğini rakip ya da düşman ülkelere teslim etmesi düşünülemez. Nitekim ülkemizde de geç de olsa aşı araştırma ve geliştirme faaliyetleri başladı ve devam ediyor. Nasıl ordumuzun envanterindeki kritik yazılım ve donanım bileşenlerini yerlileştirmek için çalışıyor isek bunlardan daha kritik olan ve tüm milletin sağlığını ilgilendiren aşı güvenliğini de bir an önce sağlamak durumundayız. Aksi takdirde bu salgında olmasa da diğer salgınlarda daha fazla can ve sağlık kaybı yaşama ihtimalimiz kaçınılmazdır. 

Anahtar Kelimeler

Aşılar güvenli mi, Türkiye aşı üretiyor mu? Türkiye'de covid-19 aşısı üretiliyor mu, Türkiye aşı çalışmaları, mRNA aşıları güvenli mi, aşı milliyetçiliği nedir, Türkiye aşı güvenliği, Sağlık bakanlığı aşı çalışması yapıyor mu, TÜBİTAK aşı çalışmaları, TÜBİTAK aşı geliştiriyor mu, Selçuk üniversitesi aşı çalışmaları, Hacettepe üniversitesi aşı çalışmaları, Aşı pasaportu nedir, aşılar alerji yapar mı, Türkiye'de covid-19 vaka sayıları, Türkiye'de covid-19 ölü sayıları, Türkiye'de covid-19 vefat sayıları, Türkiye covid-19 mücadelesinde neden başarılı,

Kaynakça

[1] https://www.dw.com/tr/koca
[2] https://asi.saglik.gov.tr/genel-bilgiler/33-asinin-tarihcesi
[3] https://asi.saglik.gov.tr/genel-bilgiler/4

Yorumlar